20 Ocak 2012 Cuma

 Artık ne buradayken orayı özlüyorum ne de oradayken burayı. Sanki ikisi de ait değil bana. Ya da ben artık ait değilim hiçbir yere. Sürekli gidip geliyorum ama kendim için değil sanki. Görünme çabası, başkalarını mutlu etme çabası. Hiçbir şey hissettirmiyor artık bana. Sürekli toplanan eşyalar, bagaja yerleştirilen valizler... Hissizleştiriyor sanki yavaştan. Ne yurt odama aitdim ne de evdeki odama. Ne orada uyuyabiliyorum ne de burada. Hatta arkadaşımın evindeki yer yatağı bile daha samimi geliyor artık bana. Ne ailemi dilediğim gibi özleyebiliyorum ne arkadaşlarımı ne de Denizi. Hiçbiri içimdeki boşluğu kapatmıyor artık. Zaten insan sahip olmadığı bir şeyi özleyemez ki değil mi?
  Gidilen yollar hep yollar hep aynı sadece dinlenen şarkılar farklı. Ama artık hiçbiri bir şey hissetmiyor. Huzursuzluklardan kendimi koruma çabalarım değiştirdi belki de. Çekilmez biri kıldı ya da daha doğrusu dikkat edilmesi gereken biri.
  Aslında aradığım şey iki tarafta da hep aynıydı; biraz aşk, çokça huzur. Elde ettiğim ise sadece hayalkırıklıkları ve yalanlar oldu.

14 Kasım 2011 Pazartesi

"Hiç başkasının hayatını yaşıyor gibi hissettin mi?" diyordu aynaya bakarak Lena.
Uzun saçlarını her zamanki gibi tepeden toplamıştı, bal rengi gözlerine kalem çekerek daha da belirgin hale getiriyordu bir yandan.
"Sanki odam benim değil. Eşyalar benim değil. Giysiler benim değil."
Karşısındaki kız ise dikkatini ona vermişti. Susuyordu. Kızın yüzünü en ince detayına kadar inceliyordu.
Lena devam etti.
"Kendimi evimde hissetmiyorum. Evim neresi emin bile değilim. Çevremdeki insanlar benim arkadaşım mı? Bu yatak, bu havlu benim mi? Bilemiyorum... Ait olduğum yer neresi? Gerçek ait olduğum yer? Misafir gibi hissetmek nasıldır bilir misin? Nasıl ait olunur hayata?" 
Ardı ardına soruları sıralıyordu Lena, bir yandan da kafasını sallıyordu düşünceli şekilde. Ayna karşısında bakarken dalıp gitmişti. Göz kalemi çekmeyi bıraktı. Yaşaran gözlerinin kenarından kalem akmaya başlamıştı bile.
"Nasıl güçlü olunur? Her şeyin bir çözümü var mı?" diye sordu defalarca gözlerini ayırmadan. Ağlıyordu artık. Belki o zaman boşluk hissi yok olurdu.

Karşısındaki kız tebessüm etti. Hüzünlü gözlerle, dudakları titreyerek "bugün çok güzelsin" dedi Lena'ya. Kibarca teşekkür etti Lena. Gülümsüyordu; ta ki karşısındaki ayna kırılana kadar.

4 Kasım 2011 Cuma

Konu yine dönüp dolaşıp aynı yere geliyor ama. Korkuyorum.
     Zaman çoğu şeye iyi geliyor ve umarım bir gün bize de iyi gelir ve düşüncelerin özgür kalır. Kafana ne eserse yazarsın işte o zaman. İnsan en güzel yazıları kendisiyle başbaşa kaldığı zaman yazar ama aslında kendimizle başbaşa kalamıyoruz ne zaman böyle yalnız olsak, ne zaman işte ben kendimle başbaşayım şuan desek işte o an daha çok düşünüp içimzdeki yalnızlığı daha çok kalabalıklaştırıyoruz.
     Boşluğa yazı yazmak daha güzeldir tüm gökyüzü senin. İstediğin çizgiyi istediğin yere istediğin şekilde çiz ama o gökyüzü kalabalıksa çizgilerin hareket alanı daralır. Onlar belirler nereye çizceğini, izin vermezler sana. Kendin olamazsın. Onlar şekillendirir her şeyi. Onlar.. Değer verip kaybettiklerin, unutamadıkların.


Ne yazcaz? Rüzgarın suçu.
      Çok var aslında ama hani çok bıkarsın yaa anlatcakların vardır ama artık o kadar yorulmuşsun ki kendine dert yanmaktan tek kelime çıkamaz ağzından.
   Hadi diyelim çıktı ağzından bir kaç kelime. E sonra? Rüzgar götürmüyor ki o kelimeleri diğer sahibine. Diyelim götürdü, rüzgarı hissedemiyor ki o kişi belki de hissetmek istemiyor. Tamam yazmak, söylemek güzel bir an için ama sonra pişman oluyor insan hep hem yazdığına hem de söylediğine.
     Söylesen ne değişecek ki yazsan ne olcak artık bir süre sonra o bile rahatlatmaz zaten seni. Sen yine yazdığunla, daha da tükendiğinle kalırsın.
     Sonuca ulaşacakmışsın gibi sanki sen içini dökünce o anlayacakmış, okuyacakmış üstüne mutlu olup sevincekmiş her şey düzelcekmiş gibi ama olmuyor işte öyle. Ya da okuyup umursamadığını düşünsene en kötüsü bence.


Bulutların ardında birileri var.
     Yazdığın zaman kendini küçük düşmüş gibi hissediyorsun bazen. Kendimizle başbaşa kaldığımızda gökyüzümüzü nasıl temizlicez ki acaba ne zaman cevabı biliyor mudur? (Bilmiyor.) Ve ya her zaman bulutlarımızın ardına saklanan birileri mi var?
     Evet hep var ve de kalacak o kişi sen ne yaparsan yap ama bir gün uyanıp daha iyi hissedeceksin diyorlar ya işte o gün lazım bize o gün temizlicez gökyüzümüzü. İçimde ne sevginin ne de nefretin kalmadığı o gün böyle sadece dinginlik. Kafa yormadığın aklına gelen ama şimdiki kadar acıtmayan hatta zamanla o kadar bile olmayacak olan o gün lazım bize.

Şarkılar var; gökyüzü iyice kalabalıklaştı.


Bırak kendimizi sevelim.
    Hayır insan kendini sevmek için bile başkalarının sevgilerinin gücüne ihtiyaç duyuyor bence. Sevilme ihtiyacı.
  Düşünsene o seni hiç böyle düşünmüyor ama aklının ucundan bile geçmiyorsun belki. Evet bazen sadece diyorum ki ben ne kadar düşünüyorsam o da o kadar düşünsün.
 Yağmur sadece bizim üstümüze yağıyor yani.


Gökyüzüm.
    Bir gün tertemiz olacak. Tamamen benim. Sonra da ben kendi çizgilerimle doldurcam orayı.
    Arada kuşlar gelip ziyaret edecek.
    Düşlerimiz ellerimize uzaklar belki, belki yalnızca içimize çiçek ekiyoruz nice hiçler uğruna. Düşlerimiz yorgun, yelkenimiz sabit.






Başı da yok sonu da. Yine. Hatırladın mı?
Evet o son hiç gelmiyor.
Gökyüzü gibi.

15 Ekim 2011 Cumartesi

 Her ne kadar istemiyorum diye isyan etse de başkasını arıyor herkes.
Ne kadar inkar etse de "biri gelse unuttursa her şeyi bana, onu silse benden" diye düşünüyor.
Ya da salak gibi hala beklemeye devam ediyor. Sanki değişecekmiş gibi, kalbini sarcakmış gibi.
Biri gelsin ama sen gitme. Zaten gitmezsin. O sadece bir kere olur o. Korkarsın zaten adım atamazsın hayatta.
En basit bir diyalogda bile iki kere düşünürsün yazmadan. Zaten çoğu sefer de silersin yazdığını. Beklersin umutsuzca ama gitmek istemezsin. Aynı kalsın istersin. İyileşsin. Gelsin. Herkes istesin.
Ya da herkes siktirsin. Evet bu daha güzel.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Yürüyorum yağmurda, ıslanıyorum yavaş yavaş. Saçlarımdan sular damlamaya başlıyor. 
Geçiyorum o yerlerden tek tek.
Önümdeki su birikintisine basıyorum ayağımdaki nerdeyse yırtılmış siyah converselerimle.
Kafamı kaldırıyorum, saçlarım gitti artık. 
Makyajım akıyor yavaştan rimelim.
Hissediyorum yağmuru. Mutlu oluyorum bir saniyeliğine de olsa. Kulağımda o şarkı çalıyor.
Seni düşünüyorum. Yine.
Ve hiç gitmek istemiyorum.


There is one way out and one way in. Back to the beginning. There is one way back to home again to where i feel forgiven. What is this i feel? Why is it so real? What am I to say? 
It's only love. It's only pain. It's only fear that runs through my veins. It's all the things you cant explain that make us human.



16 Eylül 2011 Cuma


Bazı şeylerin gitmesine izin vermek çok önemlidir. Onları serbest bırakmak. Gevşek olanı kesmek. İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor, bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz. Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. Daireyi tamamla. Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol.


                                                                             Paolo Ceolho- Zahir.